Safiye Yılmazer Uruk
Köşe Yazarı
Safiye Yılmazer Uruk
 

YOĞUN MUYUZ, YOK MUYUZ?

  Değerli okurlarım, öncelikle, yazılarımızda buluştuğumuz ve sözleştiğimiz gibi geçtiğimiz hafta “Döngü” isimli kitabımın imza gününü gerçekleştirdik. Katılan ve varlıklarımızın birbirimizde karşılıklı olduğunu hissettiren tüm kitap dostlarına ayrı ayrı teşekkür ederek başlamak istiyorum. Her şeyden önce, heyecanı bol ve güzel bir sohbet eşliğinde samimi bir imza günü olduğu için de ortak anılara sahip olmuş olduk. Birlikte daha güçlü olmanın gururunu bana yaşatan tüm değerli okurlarım, katılarak onur verdiniz, iyi ki varsınız! Bu haftaki yazım ise, gündemin biraz dışında kalan ancak yaşam gündemlerimizin oldukça ortasında yer alan, yoğunluk hastalığı… Sizlerin de dikkatini mutlaka çekmiştir, etrafımıza baktığımızda hemen herkes “çok yoğun” olduğundan şikâyet eder oldu. Gündelik koşturmacalar içerisinde elbette ki yoğunluklar yaşamamız, özellikle de çağımızda son derece normal kabul edilir bir durum biliyorum. Buna inanın sözüm yok ki her birimiz birtakım yoğunluklarla günümüzü ya da haftamızı tamamlama telaşına kapılabiliyoruz. Ancak benim değinmek istediğim durum, yoğunlukların bahane edilerek neredeyse kimsenin kimseye vaktinin kalmıyor oluşuna… Öyle bir hal alabiliyor ki bu yoğunluk hastalığı, kişiler ailelerine dahi yeterince vakit ayıramayıp ki nasıl oluyorsa o yoğunluklarda sosyal medya paylaşımlarından geri kalamayarak koştur koştur bir yaşamın ortasında bulabiliyorlar kendilerini! Hemen her yazımda sosyal medyaya karşıymışım gibi lütfen algılanmasın ki ben de kitaplarım ya da yazılarım için sıklıkla sosyal medya paylaşımı yapmak durumunda kalıyorum. Buradaki esas meselemiz, ailemize, arkadaşlarımıza ya da kendimize bu sözüm ona yoğunluklardan ötürü ne kadar zaman ayırabiliyoruz? Çalışmak elbette ki yaşamsal bir gereklilik. Ancak çalışırken neden kendimizi ve ailemizi ya da arkadaşlarımızı ihmal edecek kadar bir yoğunluğa giriyoruz onu anlamıyorum. Örneğin, “Seni arayacaktım ama yoğunluktan dönemedim!” ya da “Hep aklımdasın ama inan çok yoğunuz!” hatta “Yoğunluktan aklımdan inan çıktı!” gibi birbirinden bağımsız gibi duran ancak temelinde çağı saran bir yoğunluk hastalığımızın peydah olduğunu hiçbirimiz inkâr edemeyiz galiba. Sizler de mutlaka benzer cümlelerle gündelik yaşamınızda karşılaşmışsınızdır. Artık başka bir açıdan daha mı baksak, sorusu bu noktada akıllara gelmiş oluyor. Sözün kısası, hiç kimse ki devlet yönetiminde rol almayan hiç kimse, sanırım bahsettiği ya da sığındığı kadar yoğun değil! Sadece bir öncelik meselesi aslında. Yani kime değer veriyorsa kişi, onun için birlikte geçirebileceği bir dakikanın dahi önemli hatırısayılır bir kıymeti vardır. Ancak, yoğunluktan ailemi, arkadaşlarımı ya da ne bileyim kendimi bile ihmal ediyorum denilebiliyorsa, bu ne yazık ki oldukça üzücü sonuçlar doğuracak demektir. Demem o ki değerli dostlarım, her şeyden önce kendimize ve ailemize karşı dahi bu yoğunluk hastalığını bulaştırmamaya gayret göstermeliyiz. Koşturmacalar, bir yerlere yetişmeye çalışmalar ya da ne bileyim her zaman kovalanan hedefler öyle ya da böyle yaşadığımız sürece hayatlarımızda zaten olacaktır. Ancak geçip giden vakitse eğer değer verdiklerimize ayrılamayan, işte o noktada geri dönüş de pek mümkün olmuyor takdir edersiniz… Gerçekten bahsettiğimiz kadar yoğun muyuz, yoksa sadece yokuz mu demek istiyoruz bunu bir düşünelim derim ben… En derin saygı ve hürmetlerimle, Türk birliği ve sevgiyle kalın…
Ekleme Tarihi: 07 Mart 2024 - Perşembe
Safiye Yılmazer Uruk

YOĞUN MUYUZ, YOK MUYUZ?

 

Değerli okurlarım, öncelikle, yazılarımızda buluştuğumuz ve sözleştiğimiz gibi geçtiğimiz hafta “Döngü” isimli kitabımın imza gününü gerçekleştirdik. Katılan ve varlıklarımızın birbirimizde karşılıklı olduğunu hissettiren tüm kitap dostlarına ayrı ayrı teşekkür ederek başlamak istiyorum. Her şeyden önce, heyecanı bol ve güzel bir sohbet eşliğinde samimi bir imza günü olduğu için de ortak anılara sahip olmuş olduk. Birlikte daha güçlü olmanın gururunu bana yaşatan tüm değerli okurlarım, katılarak onur verdiniz, iyi ki varsınız!

Bu haftaki yazım ise, gündemin biraz dışında kalan ancak yaşam gündemlerimizin oldukça ortasında yer alan, yoğunluk hastalığı…

Sizlerin de dikkatini mutlaka çekmiştir, etrafımıza baktığımızda hemen herkes “çok yoğun” olduğundan şikâyet eder oldu. Gündelik koşturmacalar içerisinde elbette ki yoğunluklar yaşamamız, özellikle de çağımızda son derece normal kabul edilir bir durum biliyorum. Buna inanın sözüm yok ki her birimiz birtakım yoğunluklarla günümüzü ya da haftamızı tamamlama telaşına kapılabiliyoruz. Ancak benim değinmek istediğim durum, yoğunlukların bahane edilerek neredeyse kimsenin kimseye vaktinin kalmıyor oluşuna…

Öyle bir hal alabiliyor ki bu yoğunluk hastalığı, kişiler ailelerine dahi yeterince vakit ayıramayıp ki nasıl oluyorsa o yoğunluklarda sosyal medya paylaşımlarından geri kalamayarak koştur koştur bir yaşamın ortasında bulabiliyorlar kendilerini! Hemen her yazımda sosyal medyaya karşıymışım gibi lütfen algılanmasın ki ben de kitaplarım ya da yazılarım için sıklıkla sosyal medya paylaşımı yapmak durumunda kalıyorum. Buradaki esas meselemiz, ailemize, arkadaşlarımıza ya da kendimize bu sözüm ona yoğunluklardan ötürü ne kadar zaman ayırabiliyoruz?

Çalışmak elbette ki yaşamsal bir gereklilik. Ancak çalışırken neden kendimizi ve ailemizi ya da arkadaşlarımızı ihmal edecek kadar bir yoğunluğa giriyoruz onu anlamıyorum. Örneğin, “Seni arayacaktım ama yoğunluktan dönemedim!” ya da “Hep aklımdasın ama inan çok yoğunuz!” hatta “Yoğunluktan aklımdan inan çıktı!” gibi birbirinden bağımsız gibi duran ancak temelinde çağı saran bir yoğunluk hastalığımızın peydah olduğunu hiçbirimiz inkâr edemeyiz galiba. Sizler de mutlaka benzer cümlelerle gündelik yaşamınızda karşılaşmışsınızdır.

Artık başka bir açıdan daha mı baksak, sorusu bu noktada akıllara gelmiş oluyor. Sözün kısası, hiç kimse ki devlet yönetiminde rol almayan hiç kimse, sanırım bahsettiği ya da sığındığı kadar yoğun değil! Sadece bir öncelik meselesi aslında. Yani kime değer veriyorsa kişi, onun için birlikte geçirebileceği bir dakikanın dahi önemli hatırısayılır bir kıymeti vardır. Ancak, yoğunluktan ailemi, arkadaşlarımı ya da ne bileyim kendimi bile ihmal ediyorum denilebiliyorsa, bu ne yazık ki oldukça üzücü sonuçlar doğuracak demektir.

Demem o ki değerli dostlarım, her şeyden önce kendimize ve ailemize karşı dahi bu yoğunluk hastalığını bulaştırmamaya gayret göstermeliyiz. Koşturmacalar, bir yerlere yetişmeye çalışmalar ya da ne bileyim her zaman kovalanan hedefler öyle ya da böyle yaşadığımız sürece hayatlarımızda zaten olacaktır. Ancak geçip giden vakitse eğer değer verdiklerimize ayrılamayan, işte o noktada geri dönüş de pek mümkün olmuyor takdir edersiniz…

Gerçekten bahsettiğimiz kadar yoğun muyuz, yoksa sadece yokuz mu demek istiyoruz bunu bir düşünelim derim ben… En derin saygı ve hürmetlerimle, Türk birliği ve sevgiyle kalın…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (9)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve adanayerelhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Mustafa
(08.03.2024 05:48 - #272)
Kaleminize sağlık Safiye hanım
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve adanayerelhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Mustafa
(08.03.2024 05:48 - #273)
Kaleminize sağlık Safiye hanım
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve adanayerelhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Lütfi
(08.03.2024 05:49 - #274)
Yine bir farklı açılardan bakılacak yazı olmuş, teşekkür ederiz Safiye hanım
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve adanayerelhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Kadir
(08.03.2024 05:50 - #275)
Yok olunacağını eminim kimse düşünmüyor...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve adanayerelhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Kadir
(08.03.2024 05:50 - #276)
Yok olunacağını eminim kimse düşünmüyor...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve adanayerelhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Zehra Karayel
(08.03.2024 05:51 - #277)
Ailesine bile valti olmayanlara çok yazık
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve adanayerelhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Demet
(08.03.2024 05:52 - #278)
Size vakit ayırmayan insanlara eyvallah deyin
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve adanayerelhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Ömer Faruk
(08.03.2024 05:53 - #279)
Teşekkür ederiz Safiye hanım
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve adanayerelhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Berna Ata
(08.03.2024 05:54 - #280)
Dikkat çeken ve düşündürücü bir yazı olmuş
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve adanayerelhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.