İhanetten sonra insanın önüne iki kelime düşer:
Affetmek ve unutmak.
İkisi de ağırdır, ikisi de bedel ister. Ama hiçbirinin yolu diğerine benzemez.
Affetmek, bazen susarak geçiştirmek sanılır. Oysa gerçek affediş, sustuğunda değil; içindeki öfkeyi yakmadan konuşabildiğinde başlar.
Unutmaksa daha sinsi bir oyundur. Zamanla silinir sanırsın, ama bir söz, bir bakış, bir koku… her şey yeniden hatırlatır.
İnsan ne kadar isterse istesin, bazı şeyleri gerçekten unutamaz.
Belki de bu yüzden en doğrusu ne affetmek ne de unutmak…
Sadece bırakmak.
Kırgınlığı, öfkeyi, soruyu, cevabı… hepsini olduğu yere bırakmak. Çünkü bazı hesaplar kapanmaz; zaman bile uğraşsa silemez.
Bazı insanlar özrü hak etmez; bazı hikâyeler “neden?” sorusunun cevabını bulmadan biter.