NE ARIYORSUN?
Bilmeye, hissetmeye, sevmeye, almaya, vermeye hazır mısın?
Pek çoğumuz bize gerçek gibi dayatılarak öğretilen bilgilerle büyüdük; doğru sandığımız ama bize ait olmayan gerçekliği şüphe götürür pek çok inanç, bilgi, düşünce yumağı içinde beynimiz. Kendi potansiyelimizi kullanmaktan, kendi sınırlarımızı zorlamaktan da alıkoyan bir engel aslında.
Çocukluğumuz kendi ‘ben’ ini, kim olduğunu, ne istediğini, neden keyif alıp neden almadığını keşfedemeden yitirilip giden bir süreç. Bu süreçte bize genelde benliğimizi tanıma fırsatı verilmediği gibi, biz olma hali de dikte ettirildi ne yazık ki. O yüzden pek çoğumuz şu an belki de karakterine hiç uygun olmayan bir mesleği sürdürüyor, yapısına aykırı bir yaşam tarzı benimsiyor, kendisine ait olmayan inanç ve inanışlar yüzünden duygusal olarak git- geller içinde debelenip duruyor.
Beklentilerimiz ve umutlarımız bile çok zaman bize ait değil. Ailemizin, arkadaşlarımızın, çevremizin seçimleri biz fark etmeden bir bakıyoruz bizim seçimlerimizmiş gibi hayatımıza yön veriyor. İşin kötüsü bunu kendimizde çok zaman fark edemiyor; kendimize ait olmayan bir inancın yapımıza çok ters bir düşüncenin bir anda en güçlü savunucusu oluveriyoruz.
Mesela geçmişimizde çok zaman bize fedakâr olmanın çok güzel bir erdem olduğu anlatılmıştır. Çok fazla fedakâr olan bir birey genelde toplum içinde onure edilmiş, alkışlanmış ve desteklenmiştir. Melek gibi insan denir. Niye iyidir melek gibi bir insan olmak? Aslında gerçekten iyi midir? O kişiye bazen zarar verdiği de söylenemez mi? Melek insan, fedakâr insan, zihinlerde genellikle başkasına yararı dokunan, iyilikte yarışan, kendi ihtiyaçlarını başkalarınınkinden geride tutan, sıkıntısı olsa bile belli etmeyen, herkese verici olan kişidir. Takdir edilme duygusu uğruna kendinden verir, almayı bilmez ve bunu da marifet sanır. Çünkü ona böyle öğretilmiştir. Hele ‘saçımı süpürge ettim size’ cümlelerinin sahibi bir anneye, ‘ben sizin için çalışıyorum’ diyen bir babaya sahipse. İşte o zaman fedakârlık psikolojisi kişinin ruhuna işler. Kendine ait olmayan bu öğretilmiş bilgiyle yaşamını şekillendirir, fedakâr bir ruha bürünür.
Fedakârlık, zaman zaman özveri kavramıyla da karıştırılır. Fedakârlık ve özveri arasında ciddi bir fark vardır oysaki… Fedakârlıkta daima kar beklentisi vardır, katlanma, tahammülü zorlama vardır. Özveri de ise keyif, neşe, tatmin duygusu vardır; amacı kendini iyi hissetmek, karşısındakinin işinin görülmesi ve hayatına kolaylık katmasıdır.
Bunun gibi pek çok karıştırılan kavram ve böyle iyiymiş, doğruymuş, gerçekmiş gibi öğretilen, bize ait olmayan inanışlarımız mevcut. Hâlbuki kendimizi keşfetmek için bir yolculuktayız. Hayatımızı hak ettiğimizce, farkındalıkla yaşamak, kendimizi keşfettikçe mutlu olmak, mutlu oldukça çevremizi mutlu etmek, görünmeyen engellerimizi yıkmak zorundayız. Kendi bariyerlerimizi kaldırmak, farkındalık seviyemizi yükseltmek için öncelikle kitaplardan yararlanabiliriz. Okudukça keşiflerimiz artacak, algılayışımız değişecek ve yaşayışımız ona göre şekillenecektir. Ancak sadece kitaplarla öğrenilemeyecek, okuyarak aşılamayacak alanlar da mevcuttur. Kişisel gelişim alanındaki eğitimler, duygusal sürecimize rehberlik eden danışmanlar, aydınlanmamıza vesile olacak teknikler bizi çok daha kısa sürede, kolaylıkla, keyifle dönüştürebilmekte ve kendi yaşamımıza şekil verebilecek bireyler olarak bizi yeniden var edebilmektedir. Çocukluğumuzdan bu yana çevremizden bünyemize aldığımız birikimlerimiz, duygusal kirliliklerimiz, tavırsal kopyalamalarımız, ruhsal travmalarımız yaşamımıza şekil vermemize engel oluyor. Uyanmanın tam vakti. Bence tam şu an, bu yazıyı okuyanlar bir farkındalığa kucak açtı, bir tohum ekti, bir fikir yakaladı, bir hale girdi. Mucize bir tek Allah tarafından gelir bizler de vesilelerle kendi potansiyelimizi ortaya çıkarır; dilediğimiz bir hayata sahip oluruz.
Yaşam kapılarımızı açalım, yardım edelim ve yardım alalım. Benim kimseye ihtiyacım yok, yardıma ihtiyacım yok, kibrinden çıkalım. Hayat biz ne istiyorsak onu verir; hayatsa hayat, ölümse ölüm, iki ucu keskin bıçak.Mutlu olmayı seçiyorsak mutlu olabiliriz.Kendimize acımayı ve acındırmayı bırakırsak hayatımız yaşanır hale gelir. Ve bu bizim elimizde. Hayatlarımız kitaplıkların raflarında satılan kitaplar değil.İrademizle samimi dualarımızla bir şeyleri dönüştürebilmek bize verilen büyük bir nimettir.
Takdir onay alabilmek adına bir şeylere katlanıyorsak; hayatımızın en güzel dakikalarını boşa harcıyoruz demektir.
Haklı olamaya mı yoksa mutlu olmaya mı niyetin var
Her gününüz mutlu olsun.
Fatma CAN
Eğitimci Danışman
Enerji Teknikleri Uzmanı
fatmacan.wordpress.com