VERMENİN GÜCÜ
Hz. Ali: ”Eli dar olanın gönlü de dar olur”
Çağımız teknoloji çağ ve modern insan her geçen gün yeni keşifler yaparak, hayatımıza sızmış teknoloji canavarını biraz daha büyütmeye devam ediyor. Teknoloji bize fayda sağladığı, hayatımızı kolaylaştırdığı sürece elbette hayatlarımızda yer alabilir. Ancak bize daha fazla zaman kazandırmaya yönelik keşiflerle hayatımıza sızacağına, zamanımızı emme tüketme yönünde hayatımıza sızdığında yarardan daha çok zarar getiriyor.
Zamanımızı çalmasının yanı sıra, en çok da bireyi yalnızlığa ittiği için teknolojiyle ilgili bu ara epey bir kafa yoruyorum. Oturduğumuz yerden bir şeyi satın almamız elbette teknolojinin kolaylığı, ancak her şeyi tuşlarla yapan ve insana temas etmeyen biz canlılar için bu duygusal zekamızın ve farkındalığımızın gelişmesi önünde koca bir engel. Bu engelle en çok karşılaşanlar da maalesef çocuklarımız. Onların sosyal zekalarının gelişimi için olmazsa olmaz olan temas olmadıkça gelişimleri ve ‘’insan’’ olma yolculuğundaki tekamülleri ne yazık ki sekteye uğrayacak.
Dijital dünyanın esiri olmuş biz yetişkinler için de durum çok farklı değil. Kendimizden kaçmanın, hissizleşmenin, subliminal etkilerle yönlendirilmelerin esiri olmuşuz. Son derece hızlı hareket eden bu teknoloji canavarıyla yaşadığımız yeryüzünde biraz farkındalıkla sevgiyi harmanladığımızda belki çarkın dişlisine bir çomak sokma şansımız olabilir diye düşünüyorum.
Sevginin bütüncül ve kutsal enerjisi dönüşüm için bir başlangıç olabilir belki de. Ama bunun için önce vermeyi öğrenmemiz lazım. Vermek önce kendimizden başlar, ailemize ve topluma doğru yayılır. Birinci el sevgi olarak kendimizi sevmedikçe karşımızdaki her kim olursa olsun onu sevemeyeceğimiz gerçeğini hatırlayarak, sevgimizi önce kendimize vermek zorundayız. Akabinde çevremizdeki ilk topluluk olarak ailelerimizle paylaşmalıyız içimizdeki bu güzel kıymetli kutsak gücü. Her ne iş yapıyor olursak olalım, her şeyden önce çevremize yararımızı düşünerek hareket edebilmek bir bilinç seviyesidir. Bu farkındalık bizi de besler. Yeter ki fark edelim ve değişimi arzulayalım.
Belki evvelce de okuduğunuz bir örnekten bahsetmek istiyorum. Şayet bu deneyde maymun bunu yapıyorsa varlığı bizim konforumuz için yaratmış olan Allah’ın bize verdiği akıl ve nefis ile bizler niye çevremize ilham olamayalım, değil mi?
1952 yılında Ken Keyes Jr. Ve ekibi Japonya'nın Koshima Adası'nda yaşayan Macaca Fuscatacinsi maymunlar üzerinde araştırma yapmak üzere bölgeye gitti. Adaya gelen inceleme ekibi, maymunlara yemesi için tatlı patates bırakmaya başladılar. Sahile bırakılan patatesler maymunlar tarafından iştahla yeniyordu. Ancak kuma bulanmış patatesler, maymunların hoşuna gitmese de kumlu patatesleri yemeye devam ediyorlardı. Gözlemci ekibin tespitine göre 18 aylık dişi bir maymun olan İwo ismini verdikleri maymun bir gün kumlu patatesi suda yıkamayı keşfetti ve o şekilde yemeye başladı. Daha sonra bu davranışı annesine öğretti. Patatesleri kumlarından temizleyip yeme hareketi maymunların çok hoşuna gitti ve genç maymunlar, patatesleri yıkayıp yemeye başladılar.( "morfogenetik alanlar morfik alanlar diye adlandırılan, daha büyük bir alanlar sınıfının üyesidir, tüm bu alanlar morfik rezonansın kazandırdığı doğal bir hafızaya sahiptir.)
Şair ve filozof Halil Cibran der ki;”Tüm kalbinizle verdiğinizde, işte bu gerçekleşir. İzin verin, kalbiniz karanlığın içindeki feneriniz olsun.”
Olumlu ve sağlıklı biçimde hareket ettiğimizde de vermiş oluruz. İyimser, nazik ve sevecen olduğumuz zamanlar, diğer insanlarla da olumlu enerjileri paylaşırız. Olumlu olmak, daha keyifli ve zahmetsizdir. Vermek aslında çok basit bir eylemdir. Karşımızdaki küçük bebek, çocuk ya da büyük olmuş fark etmeksizin onu dikkatle dinlemek, sevgi, ilgi göstermenin ve ‘’verme’’nin ilk adımıdır. Sevildiği kıymet verildiğini hisseden kişi, sevgi almanın kalben ruhen kıymetini anlayabilecek ve vermeye hazır hale gelecektir. O yüzden insanın insanla teması son derece önemlidir. Dijital hayatın içindeki bireyin alma-verme dengesi dışında kalması zaten çağımızın bence en temel sorunlarından biridir.
Vermek, hem karşımızdakine hem kendimize yapılan bir iyiliktir dedik. Doğaya, hayvanlara ve tüm insanlara her ne şekilde hizmet ediyorsak, yardım ediyorsak, sevgimizi, ilgimizi veriyorsak bu bize her koşulda dönecektir. Vermek bizi şarj eden çok değerli bir güçtür. Bu verme edimini şayet beklenti içinde yaparsak o zaman yaptıklarımızın gücü azalır. Gerçek vericilik gönülden olmalı, rızayla olmalıdır. Çünkü doğa bize koşulsuzca, sınırsızca nimetlerini vermektedir. Bize küsmez, darılmaz, alınmaz, yine verir yine verir. Biz de doğanın bir parçasıyız minnettar olmalıyız.
İmkanımızın olmadığı, mazeretlerimizin de var olduğunu düşünsek dahi vermeye başlayabiliriz. Esas o zaman o içinde bulunduğumuz dar boğazdan kolaylıkla geçebiliriz. Bildiğim bir şey var ki insanlara, hayvanlara, doğaya ne kadar yardım edersek, Yaradan o kadar üzerimizdeki düğümleri çözüyor.
Her imkanı olan da yapacağım deyip layığı ile gerekenleri yapmadığında şu an'a ya da gelecek kuşaklarda bu sınav illa kendini gösteriyor tekrarlar ile geri dönüyor. Ailemize sadece, ev para, mülk dışında ruhsal miraslar bırakıyoruz. Sürekli iflas eden bir bireyin önce kendi geçmişine ve hemen akabinde sülalesine bakması gerekiyor.(Bunu anlayabilmek için aile dizimi büyük kolaylaştırıcı çalışmadır) Sülalede hak yiyenler olduğu, helalleşilmediği için de günümüzde iflas gibi tablolar ortaya çıkıyor. Atalarımızın bize bilerek bilmeyerek bırakmış olduğu bu ruhsal yükleri de ancak kendimiz ve geçmişteki atalarımızı ve gelecekteki yeni kuşaklar için çok tövbe çalışması yapılmalı ve iyilik, hoş görü, yardımseverlik ve vermeyle ilgili olarak üzerimize düşeni yaparak azaltabilir ya da yok edebiliriz. Bunun için de yine aile dizimi ve Thetahealing, Reiki, Eft çalışmalarını ve seanslarını tavsiye ederim.
Halil Cibran, ”Sizi yaralamış olan biri, kendini de yaralamıştır. Ona iyilikle yaklaşarak, belki de bu yarayı iyileştirebilirsiniz ”der. Herkesin geçmişinden getirdiği duygusal yükleri bilmeden şimdideki hareketine bakarak onu direkt yargılamak yerine, onun niçin öyle davrandığını suçlamadan anlamaya çalışmak bizi ve tüm toplumu çözüme daha yaklaştırır.
O halde nasıl verelim, alma-verme döngüsünün içine nasıl girelim, hayatımızı nasıl planlayalım derseniz, önerim her ay paranızı nerelere harcadığınıza göz atmanız, kontrol etmeniz, ona göre düzenleme yapmanız olabilir. Bazı harcamalarımızı kendimize, çevremize, dünyamıza katkı sağlama yönünde yeniden düzenleyebiliriz. Önceliğimiz sevgimizi paylaşmak, alma-verme dengesi içinde hareket edebilmek, huzura ve farkındalığa adım atabilmek olursa, evren de bize sonsuz yardımını sunmaya devam edecek ve bizi ona sağladığımız hizmetten dolayı onure edecektir. Biz verdikçe o da bize misliyle verecektir.
Sevgiyle kalın