Nermin Uzun
Köşe Yazarı
Nermin Uzun
 

SAÇIMI SÜPÜRGE ETTİM YİNE DE YARANAMADIM...

SAÇIMI SÜPÜRGE ETTİM YİNE DE YARANAMADIM...   Çok mu tanıdık geldi? Hayatınızın bir döneminde belki siz de buna yakın bir cümle kurmuşsunuzdur ya da size söylenmiştir? Hiç merak ettiniz mi? Bu kadar iyi niyetliyken, bu kadar merhametliyken, bu kadar vericiyken – hatta karşınızdaki talep etmezken –, leb demeden leblebiyi anlıyorken ve ona göre tavır alıyorken, hayatınızdaki her şeyi ona göre programlıyorken, neden ilişkide anlaşılmayan ve kötü hisseden ya da ilişkinizi bitiren “yapmasaydın, sana yap diyen mi oldu?”, “yapıyorsan konuşma, konuşuyorsan yapma” tarzında cümleler duymanıza neden olabilir?     Her türden ilişkide (partner, kardeş, dost, arkadaş, iş arkadaşları vs.) vermemiz gerekenden fazlasını – talep edilmeden – verdiğimiz ya da yanlış kişilere verdiğimiz her şey (zamanımız, paramız, emeğimiz, bilgimiz vs.), karşımızdaki kişi istemeden, kendimizce karşımızdaki kişinin ihtiyaçlarının farkında olduğumuzu düşünerek vermiş, daha sonrasında ise verdiklerimizin karşılığında beklediğimizi (ilgi, sevgi, şefkat, zaman, görülmek, takdir, teşekkür vs.) alamadığımızda dökülüverir dudaklarımızdan bu ve benzeri cümleler. Aslında, birçoğumuz verdiklerimizin ya da yaptıklarımızın karşılığında bir şey beklemediğimizi söyleriz, her şeyi iyi niyetimizle yapmışızdır. Eğer bir şey beklememiş olsaydık, alamadıklarımız karşısında üzülmez, bu cümleleri de kurmazdık.     İyi niyetle yaptığımız her şey karşımızdaki kişi ya da kişilerde gerçekten iyi hisler uyandırıyor mu? Neden istenmeden veriyoruz ya da neden verdiklerimiz karşılığında bir şeyler bekliyoruz? Almayı bilmediğimiz için, vererek hatta gereğinden fazla vererek, kimi zaman yanlış kişiye verdiğimiz için de yanlış kişiden almaya çalışarak hayatımızın her aşamasında alma-verme dengesini bozarak, hep alacaklı, hep aldatılmış, hep kırılmış ve ne yaparsak yapalım kimseye yaranamadığımız durumlarla karşı karşıya kalıp, saçımı süpürge ettim yine de yaranamadım dediğimiz zamanlarda acaba yanlışı nerede yapıyorum derken kendimizi buluyorsak, gerçekten de alma ve verme dengemizde bir problem olduğu ve yardım etmeyi bilmediğimiz suratımıza bir tokat gibi çarpar.     DEVAM 1) Yardım etmek bir sanattır. İhtiyaç sahibi kişi ya da yardıma muhtaç olanlar bizden yardım istememişse, bizim kendi inisiyatifimizi kullanarak yardım etmeye kalmamız, her türlü iyi niyetimize rağmen, yardım ettiğimiz kişi de her zaman iyi duygular ve hisler uyandırmaz. Çünkü, istenmeden yapılan her yardım çok anlamsız ve değersiz olacaktır. Elbette ki, yardıma muhtaç yaşlılar ve çocuklar için yapabileceğimiz şeyler var, burada bile yapacağımız yardımın dozu çok önemlidir. Çok vererek, verdiğimiz kişiyi kendimize borçlu bırakabileceğimiz gibi, gereğinden az vererek de kişinin kendini kötü hissetmesine sebep olabiliriz. Vermemiz gerekenden fazlasını verdiğimiz her durumda, kendimizi kişinin kurtarıcısı gibi hissedebiliriz ki, biz kurtarıcı gibi davranıyorsak, karşımızdaki kurbanımız olur ve bu duyguyla bir süre sonra öfkeli tavırlar takınabilir. Diğer taraftan, talep edilenden daha azını vererek de kişinin kendini mağdur ve değersiz hissetmesine yol açabiliriz. Her iki durumda da, yapılan yardım faydasız, yapan kişi de yaptığının görülmediğini ve anlaşılmadığını hisseder ki, böyle bir durumda her türden ilişki zarar görür.     Hayat alma ve verme dengesi üzerine kuruluysa, yardım etmede de, alma-vermede de dengeleri gözetmemiz gerekir. Sınırların bilindiği, dengenin korunduğu her türlü ilişki sorunsuzca ilerler. Dengenin olmadığı tek ilişki anne-baba ve çocuk arasındaki ilişkidir. Çocuk onlardan aldığını geri veremez, vermeye kalkışırsa ya da ebeveyn bunu çocuktan talep ederse, ebeveyn-çocuk ilişkisinde de sorunlar yaşanır. Bu ilişkide dengenin sağlanabilmesi, çocuğun aldıklarını kendi çocuğuna vermesidir. Bunun dışındaki ilişkiler çift taraflı dengenin sağlanması gereken türdendir. Pozitif yönde ilişkilerimizi dengelememiz gerekirken, negatif yönde ilerleyen ilişkilerinde kendi içinde dengelenmesi gerekir. İlişkilerimizde, negatif yönde sorun yaşıyorsak affetmekten ya da görmezden gelmekten öte, ilişkinin telafisi için biz de, bize yaşatılandan daha az bir zararla ya da duyguyla karşı tarafa bunu yaşatmamız gerekir ki, bu yöndeki bir ilişki dengeye gelemediğinde kişiler arasında öfke başta olmak üzere birçok hoş olmayan duygu ilişkiye eşlik edecektir.     DEVAM 2) İlişkilerin doğası gereği, dengeye gelemeyen her türden ilişki, sağlıksız devam etmeye veya bitmeye doğru hareket eder.     Benzeri konularda sorun yaşıyorsanız, – bire-bir destek almak isterseniz –, konstelasyon çalışmaları (aile dizimi) ile hayatınızda dengeleri oturtabilir, sınırlarınızı çizebilirsiniz.       Nermin Uzun Konstelasyon Kolaylaştırıcısı Aile Dizimi Uygulayıcısı      
Ekleme Tarihi: 31 Aralık 2020 - Perşembe
Nermin Uzun

SAÇIMI SÜPÜRGE ETTİM YİNE DE YARANAMADIM...

SAÇIMI SÜPÜRGE ETTİM YİNE DE YARANAMADIM...

 

Çok mu tanıdık geldi? Hayatınızın bir döneminde belki siz de buna yakın bir cümle kurmuşsunuzdur ya da size söylenmiştir? Hiç merak ettiniz mi? Bu kadar iyi niyetliyken, bu kadar merhametliyken, bu kadar vericiyken – hatta karşınızdaki talep etmezken –, leb demeden leblebiyi anlıyorken ve ona göre tavır alıyorken, hayatınızdaki her şeyi ona göre programlıyorken, neden ilişkide anlaşılmayan ve kötü hisseden ya da ilişkinizi bitiren “yapmasaydın, sana yap diyen mi oldu?”, “yapıyorsan konuşma, konuşuyorsan yapma” tarzında cümleler duymanıza neden olabilir?

 

 

Her türden ilişkide (partner, kardeş, dost, arkadaş, iş arkadaşları vs.) vermemiz gerekenden fazlasını – talep edilmeden – verdiğimiz ya da yanlış kişilere verdiğimiz her şey (zamanımız, paramız, emeğimiz, bilgimiz vs.), karşımızdaki kişi istemeden, kendimizce karşımızdaki kişinin ihtiyaçlarının farkında olduğumuzu düşünerek vermiş, daha sonrasında ise verdiklerimizin karşılığında beklediğimizi (ilgi, sevgi, şefkat, zaman, görülmek, takdir, teşekkür vs.) alamadığımızda dökülüverir dudaklarımızdan bu ve benzeri cümleler. Aslında, birçoğumuz verdiklerimizin ya da yaptıklarımızın karşılığında bir şey beklemediğimizi söyleriz, her şeyi iyi niyetimizle yapmışızdır. Eğer bir şey beklememiş olsaydık, alamadıklarımız karşısında üzülmez, bu cümleleri de kurmazdık.

 

 

İyi niyetle yaptığımız her şey karşımızdaki kişi ya da kişilerde gerçekten iyi hisler uyandırıyor mu? Neden istenmeden veriyoruz ya da neden verdiklerimiz karşılığında bir şeyler bekliyoruz? Almayı bilmediğimiz için, vererek hatta gereğinden fazla vererek, kimi zaman yanlış kişiye verdiğimiz için de yanlış kişiden almaya çalışarak hayatımızın her aşamasında alma-verme dengesini bozarak, hep alacaklı, hep aldatılmış, hep kırılmış ve ne yaparsak yapalım kimseye yaranamadığımız durumlarla karşı karşıya kalıp, saçımı süpürge ettim yine de yaranamadım dediğimiz zamanlarda acaba yanlışı nerede yapıyorum derken kendimizi buluyorsak, gerçekten de alma ve verme dengemizde bir problem olduğu ve yardım etmeyi bilmediğimiz suratımıza bir tokat gibi çarpar.

 

 

DEVAM 1) Yardım etmek bir sanattır. İhtiyaç sahibi kişi ya da yardıma muhtaç olanlar bizden yardım istememişse, bizim kendi inisiyatifimizi kullanarak yardım etmeye kalmamız, her türlü iyi niyetimize rağmen, yardım ettiğimiz kişi de her zaman iyi duygular ve hisler uyandırmaz. Çünkü, istenmeden yapılan her yardım çok anlamsız ve değersiz olacaktır. Elbette ki, yardıma muhtaç yaşlılar ve çocuklar için yapabileceğimiz şeyler var, burada bile yapacağımız yardımın dozu çok önemlidir. Çok vererek, verdiğimiz kişiyi kendimize borçlu bırakabileceğimiz gibi, gereğinden az vererek de kişinin kendini kötü hissetmesine sebep olabiliriz. Vermemiz gerekenden fazlasını verdiğimiz her durumda, kendimizi kişinin kurtarıcısı gibi hissedebiliriz ki, biz kurtarıcı gibi davranıyorsak, karşımızdaki kurbanımız olur ve bu duyguyla bir süre sonra öfkeli tavırlar takınabilir. Diğer taraftan, talep edilenden daha azını vererek de kişinin kendini mağdur ve değersiz hissetmesine yol açabiliriz. Her iki durumda da, yapılan yardım faydasız, yapan kişi de yaptığının görülmediğini ve anlaşılmadığını hisseder ki, böyle bir durumda her türden ilişki zarar görür.

 

 

Hayat alma ve verme dengesi üzerine kuruluysa, yardım etmede de, alma-vermede de dengeleri gözetmemiz gerekir. Sınırların bilindiği, dengenin korunduğu her türlü ilişki sorunsuzca ilerler. Dengenin olmadığı tek ilişki anne-baba ve çocuk arasındaki ilişkidir. Çocuk onlardan aldığını geri veremez, vermeye kalkışırsa ya da ebeveyn bunu çocuktan talep ederse, ebeveyn-çocuk ilişkisinde de sorunlar yaşanır. Bu ilişkide dengenin sağlanabilmesi, çocuğun aldıklarını kendi çocuğuna vermesidir. Bunun dışındaki ilişkiler çift taraflı dengenin sağlanması gereken türdendir. Pozitif yönde ilişkilerimizi dengelememiz gerekirken, negatif yönde ilerleyen ilişkilerinde kendi içinde dengelenmesi gerekir. İlişkilerimizde, negatif yönde sorun yaşıyorsak affetmekten ya da görmezden gelmekten öte, ilişkinin telafisi için biz de, bize yaşatılandan daha az bir zararla ya da duyguyla karşı tarafa bunu yaşatmamız gerekir ki, bu yöndeki bir ilişki dengeye gelemediğinde kişiler arasında öfke başta olmak üzere birçok hoş olmayan duygu ilişkiye eşlik edecektir.

 

 

DEVAM 2) İlişkilerin doğası gereği, dengeye gelemeyen her türden ilişki, sağlıksız devam etmeye veya bitmeye doğru hareket eder.

 

 

Benzeri konularda sorun yaşıyorsanız, – bire-bir destek almak isterseniz –, konstelasyon çalışmaları (aile dizimi) ile hayatınızda dengeleri oturtabilir, sınırlarınızı çizebilirsiniz.

 

 

 

Nermin Uzun

Konstelasyon Kolaylaştırıcısı

Aile Dizimi Uygulayıcısı

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve adanayerelhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.