Fatma Can
Köşe Yazarı
Fatma Can
 

"Neye, Nasıl Bakarsan O da Sana Öyle Bakar. Hz. Mevlana"

Kendini Arayış,   "Neye, Nasıl Bakarsan O da Sana Öyle Bakar. Hz. Mevlana" Genelde hep karşımızdaki insanlarla ilgili hüküm verir dururuz; şöyledir, böyledir, şöyle yapar, böyle eder, vs vs vs… Hep analiz eder, tartar biçer, çıkarım yaparız. Beynimizin bu konuda üstüne yoktur. Hatta bazen peşin hükümlü de oluruz, tanıdığımızı sanır, peşinen yargılar koyarız, aceleciyizdir çünkü.. Fakat genelde aynı analiz yeteneğini kendimizi tanıma, irdeleme, ölçme biçme hususunda pek yapmayız. Kendimizi nasıl tanırız, ne yapmamız gerekir, bunu hiç bilmeyiz. Kendimizi tanımak, aslında önce kendimize izin vermek ve kendimizi olduğumuz gibi kabul etmektir. Kendimizin de pek çok yönü vardır; iyi taraflarımız olduğu gibi, karanlık yanlarımız da vardır. Önce bunu kabul ederek işe başlamak ve akabinde kendimize zaman ayırmak yararlı olabilir. Değişim genelde hepimizi korkutur; bilinmeze karşı korku duymak insanoğlunun doğasında var. Zaten aynı morfogenetik alanda yaşıyoruz; yaşadığımız ülke, doğduğumuz aile ve seçtiğimiz anne babanın bio takipliğini kaderimiz gibi takip ettiğimiz için değişim daima bizi önce zorlar. Kendi kaderimizi de yaşama hakkımız olduğunu, bu takibin değişebileceğini bilmeden, cesaret edip özgür olmaya geçemeyiz.  Öğrenilmiş çaresizliğe dair bilindik bir hikaye ile örneklendirmek de iyi olabilir. Hindistan 'da filleri yetiştirmek için,onları küçücükken kalın bir zincirle kazığa bağlarlarmış.Tabi bu yavru fillerin bu zinciri koparabilmesi, kırabilmesi, kurtulabilmesi, söküp atabilmesi mümkün değildir. Küçük fil önceleri bundan kurtulmak için tüm gücüyle uğraşır, çabalar, didinir; ama bir tülü olmaz, çabası sonuç vermez. Sonunda pes eder, mücadeleyi ve denemeyi bırakır. Yıllar geçer, o küçük yavru fil kocaman olur; bağlı olduğu kazığın ve zincirin onlarca katına gücü yetebilir hale gelir; ama fil asla kazıktan kurtulmak için bir girişimde bulunmaz. O özgür olamayacağına yıllar önce inanmıştır; bu inancını tekrar gözden dahi geçirmez. Artık kırılamayan zincir değil, filin inancıdır ve buna psikolojide "Öğrenilmiş çaresizlik" denir. Tıpkı bizim değişime cesaretimizin olmaması ve kendi kaderimizi yaşayabileceğimiz halde, bunu yapmayı seçemememiz gibi. Peki biz bu çaresizliği niye kafa tutamayız? Çünkü ego değişimi sevmez, rutini, aynılığı, süregeleni sürdürmeyi güvenli bulur. Tanıdığımız şeyler güvenli gelir. Hatta bir Türk deyişi vardır: ‘’En iyi iş, kendi bildiğin, yaptığın iştir.’’ diye. Bu tarz atasözleri bizi aynılık darboğazına sürükler aslında. Hayatımızda bazı tekrarlar olur.  Mesela evleniriz, mutluluğu bulamaz, uyum olmadığı için boşanırız; sonra yeniden evleniriz; yine aynı şey tekrar eder. Önceki evlilikteki yaralar sarılmadığı, önceki eşten kağıt üzerinde boşanılıp, mekânsal olarak ayrılınsa dahi ruhsal anlamda boşanma gerçekleşmediği için, kişi yeni bir sevgiye, yeni bir hayat arkadaşına aslında hazır değildir. Dolayısıyla yeni bir evlilik, eski evliliğin aynı sıkıntılarını taşır. Bunun için astrolojiden destek alınabilir, aile dizimi, nefes çalışmaları, Reiki, Theta healing gibi şifa destekleri alınabilir. Ya da bireysel seanslarla kişinin tam ihtiyacı olanlar seçilerek bütünlüklü bir çalışma yapılabilir.  Neler yapmak lazım?                                            1-Kitaplığınızda ve e-kitaplarınızda kişisel gelişim kitaplarına yer verebilirsiniz. Motivasyonu sağlamak ve bir yol çizmek için bu tarz kitaplar size rehberlik edebilir. 2-Seminer ve atölye çalışmalarına katılabilirsiniz. Hepimiz bedenimizin fizyolojik ihtiyaçlarını mecburen her gün karşılarız. Bedenimizi besleriz mesela, yaşamak için bu zorunludur. Bedenimizi mevsimlere göre giydiririz, çünkü korumaya almazsak hasta olacağımızı biliriz. Ama zihnimizi ve ruhumuzu beslemek, korumaya almak konusunda genelde bir şey yapmayız.  Büyük şehirlerde her ne kadar ‘Kişisel Gelişim’ bilinir bir konu olsa da bu konuda bilinçli bir seviyeye henüz ulaşılamadı ne yazık ki.. Halen kişisel gelişimle ilgili yapılan ödemelere lüks tüketim diye bakılıyor. Oysa özellikle büyük şehirlerde hemen her gün seminer, atölye çalışması ve bireysel seanslar var. Ve bunlara katılım öğrenilmiş çaresizlik modundan kişiyi çıkarabilir, birey hayatında değişim-dönüşüm böylelikle yaşanabilir. 3-Emin olduğunuz (25.kare telkinleri ya da binoral olmayan) müzik ve meditasyon cd lerini dinleyebilirsiniz. Enerjimizi yüksek verimde kullanmak istiyorsak kendimize zaman ayırmalıyız. Bir gün içinde neye, ne kadar vakit ayırdığımıza ve zamanı nasıl tükettiğimize bakarsak kendimize ayırdığımız zamanın aslında ne kadar az olduğunu daha net görebiliriz. 4-En iyi yatırım aslında kendimize yaptığımız yatırımdır. İş, eş, çocuk, aile, arkadaşlar değişebilir ve bir ömür boyu bizimle kalacak tek sadık kişi kendimizden başkası değildir. Şu yeryüzünde kurduğumuz en uzun ilişki kendimizledir. 5-Sevginin kendisi olduğumuzu bilmek, kendimizi sevmeyi bilmek gereklidir. Genellikle karşımızdaki kişiye kendimizden daha fazla değer verir, onu daha fazla severiz. Oysa kendimizi karşımızdakinden daha fazla sevmedikçe işler istediğimiz gibi gitmez. Bunu aklımızdan çıkarmadan sevmeye devam etmeliyiz. Özetle, özgür ve mutlu olmanın yolu aslında kendi kaderimizi yaşamayı seçtiğimizde mümkün olur. Yapacağımız her çalışma, bedenimiz dışında da gerçek kendimize, yani ruhumuza yapacağımız her yatırım bize mutluluk kapısını açacaktır. Mutluluğu seçersek ve bunu sürdürebilirsek, bizi kimse durduramaz. Bakış açımızı değiştirmek, yukarıda saydığımız maddeler üzerine kafa yormak, çabalamak hepsi sonuç verecektir. Yeter ki değişime direncimizi kırıp, öğrenilmiş çaresizlik psikolojisinden kurtulalım. Maskelerimizin farkına vardıkça, onlardan arındıkça, geçmişimizde satın aldığımız ama farkında olmadığımız sabit bakış açılarımızdan, kurtuldukça kendi sınırsız gücümüze ulaşır ve hayret makamına çıkabiliriz. Unutmayalım ki, güne başlarken, neye odaklanırsak günümüz öyle şekil alır. Evrenden daima yardım isteyin. Ben şöyle bir şey istiyorum. İçinde şu olsun, bu olsun vs deyin; hayallerinizle de isteğinizi kuvvetlendirir, konsantre olur, bunu 21 gün tekrarlarsanız sonuç alma şansınız yüksektir. Sonra başka isteğinize odaklının ve şüphe etmeyin, olacak gibi kabul edin ve hayat bütünün hayrına olacak şekilde form alır, kendimizi hayallerimizdeki, dualarımızdakileri yaşarken buluruz. İnanmak yeterli gelmez, bu inançları içselleştirmek inanmaktan farklıdır; bunu başardığımızda güvenli ve hızlı gelişimlere şahit olabiliriz. Hayat yaşamaya değer bir yer ve her şey sadece bizim bakış açımıza göre şekil alır. Sheakspeare'in dediği gibi "Hiçbir şey iyi ya da kötü değildir ama düşünce onu iyi ya da kötü yapar" Kendimizce iyi ya da kötü olarak isimlendirdiğimiz her iki durumda da aynı kalabiliyorsak, isyandan uzak, her şeyin istediğimiz gibi gitmediğini düşündüğümüz anlarda dahi şükürde kalabiliyorsak, evren zaten bizi onaylar; bize EVET der, koşulsuz bir sevgiyle sonsuz olanakları bize sunar.   Ee hadi harekete geçelim o zaman; adım atalım. Hatta bunun sembolü olarak gerçekten fiziki olarak da düzenli yürüyüşler yapalım. Bu yürüyüşlerimizde hayatımıza almak istediklerimizi, neleri değiştireceğimizi, nelere sahip çıkacağımızı gözden geçirelim. Hareket etmek düşünce sistemimizi net olarak değiştirir; beynimizi, kalbimizi, kaslarımızı da kuvvetlendirerek hayatımızı her anlamda yeniden şekillendirmeye gönüllü müyüz? Artık yargı ve suçlamalarımızı bırakıp, kendi önümüzden çekilelim. Kendimizi sevelim; değişime direnmeyelim. Kendimizle tanıştığımıza memnun olalım. Her gününüz mesut, bahtiyar geçsin.
Ekleme Tarihi: 17 Ekim 2020 - Cumartesi
Fatma Can

"Neye, Nasıl Bakarsan O da Sana Öyle Bakar. Hz. Mevlana"

Kendini Arayış,

 

"Neye, Nasıl Bakarsan O da Sana Öyle Bakar. Hz. Mevlana"

Genelde hep karşımızdaki insanlarla ilgili hüküm verir dururuz; şöyledir, böyledir, şöyle yapar, böyle eder, vs vs vs… Hep analiz eder, tartar biçer, çıkarım yaparız. Beynimizin bu konuda üstüne yoktur. Hatta bazen peşin hükümlü de oluruz, tanıdığımızı sanır, peşinen yargılar koyarız, aceleciyizdir çünkü.. Fakat genelde aynı analiz yeteneğini kendimizi tanıma, irdeleme, ölçme biçme hususunda pek yapmayız. Kendimizi nasıl tanırız, ne yapmamız gerekir, bunu hiç bilmeyiz.

Kendimizi tanımak, aslında önce kendimize izin vermek ve kendimizi olduğumuz gibi kabul etmektir.

Kendimizin de pek çok yönü vardır; iyi taraflarımız olduğu gibi, karanlık yanlarımız da vardır. Önce bunu kabul ederek işe başlamak ve akabinde kendimize zaman ayırmak yararlı olabilir. Değişim genelde hepimizi korkutur; bilinmeze karşı korku duymak insanoğlunun doğasında var. Zaten aynı morfogenetik alanda yaşıyoruz; yaşadığımız ülke, doğduğumuz aile ve seçtiğimiz anne babanın bio takipliğini kaderimiz gibi takip ettiğimiz için değişim daima bizi önce zorlar. Kendi kaderimizi de yaşama hakkımız olduğunu, bu takibin değişebileceğini bilmeden, cesaret edip özgür olmaya geçemeyiz. 

Öğrenilmiş çaresizliğe dair bilindik bir hikaye ile örneklendirmek de iyi olabilir.

Hindistan 'da filleri yetiştirmek için,onları küçücükken kalın bir zincirle kazığa bağlarlarmış.Tabi bu yavru fillerin bu zinciri koparabilmesi, kırabilmesi, kurtulabilmesi, söküp atabilmesi mümkün değildir. Küçük fil önceleri bundan kurtulmak için tüm gücüyle uğraşır, çabalar, didinir; ama bir tülü olmaz, çabası sonuç vermez. Sonunda pes eder, mücadeleyi ve denemeyi bırakır. Yıllar geçer, o küçük yavru fil kocaman olur; bağlı olduğu kazığın ve zincirin onlarca katına gücü yetebilir hale gelir; ama fil asla kazıktan kurtulmak için bir girişimde bulunmaz. O özgür olamayacağına yıllar önce inanmıştır; bu inancını tekrar gözden dahi geçirmez. Artık kırılamayan zincir değil, filin inancıdır ve buna psikolojide "Öğrenilmiş çaresizlik" denir. Tıpkı bizim değişime cesaretimizin olmaması ve kendi kaderimizi yaşayabileceğimiz halde, bunu yapmayı seçemememiz gibi.

Peki biz bu çaresizliği niye kafa tutamayız?

Çünkü ego değişimi sevmez, rutini, aynılığı, süregeleni sürdürmeyi güvenli bulur. Tanıdığımız şeyler güvenli gelir. Hatta bir Türk deyişi vardır: ‘’En iyi iş, kendi bildiğin, yaptığın iştir.’’ diye. Bu tarz atasözleri bizi aynılık darboğazına sürükler aslında. Hayatımızda bazı tekrarlar olur.  Mesela evleniriz, mutluluğu bulamaz, uyum olmadığı için boşanırız; sonra yeniden evleniriz; yine aynı şey tekrar eder. Önceki evlilikteki yaralar sarılmadığı, önceki eşten kağıt üzerinde boşanılıp, mekânsal olarak ayrılınsa dahi ruhsal anlamda boşanma gerçekleşmediği için, kişi yeni bir sevgiye, yeni bir hayat arkadaşına aslında hazır değildir. Dolayısıyla yeni bir evlilik, eski evliliğin aynı sıkıntılarını taşır. Bunun için astrolojiden destek alınabilir, aile dizimi, nefes çalışmaları, Reiki, Theta healing gibi şifa destekleri alınabilir. Ya da bireysel seanslarla kişinin tam ihtiyacı olanlar seçilerek bütünlüklü bir çalışma yapılabilir. 

Neler yapmak lazım?                                           

1-Kitaplığınızda ve e-kitaplarınızda kişisel gelişim kitaplarına yer verebilirsiniz. Motivasyonu sağlamak ve bir yol çizmek için bu tarz kitaplar size rehberlik edebilir.

2-Seminer ve atölye çalışmalarına katılabilirsiniz. Hepimiz bedenimizin fizyolojik ihtiyaçlarını mecburen her gün karşılarız. Bedenimizi besleriz mesela, yaşamak için bu zorunludur. Bedenimizi mevsimlere göre giydiririz, çünkü korumaya almazsak hasta olacağımızı biliriz. Ama zihnimizi ve ruhumuzu beslemek, korumaya almak konusunda genelde bir şey yapmayız.  Büyük şehirlerde her ne kadar ‘Kişisel Gelişim’ bilinir bir konu olsa da bu konuda bilinçli bir seviyeye henüz ulaşılamadı ne yazık ki.. Halen kişisel gelişimle ilgili yapılan ödemelere lüks tüketim diye bakılıyor. Oysa özellikle büyük şehirlerde hemen her gün seminer, atölye çalışması ve bireysel seanslar var. Ve bunlara katılım öğrenilmiş çaresizlik modundan kişiyi çıkarabilir, birey hayatında değişim-dönüşüm böylelikle yaşanabilir.

3-Emin olduğunuz (25.kare telkinleri ya da binoral olmayan) müzik ve meditasyon cd lerini dinleyebilirsiniz. Enerjimizi yüksek verimde kullanmak istiyorsak kendimize zaman ayırmalıyız. Bir gün içinde neye, ne kadar vakit ayırdığımıza ve zamanı nasıl tükettiğimize bakarsak kendimize ayırdığımız zamanın aslında ne kadar az olduğunu daha net görebiliriz.

4-En iyi yatırım aslında kendimize yaptığımız yatırımdır. İş, eş, çocuk, aile, arkadaşlar değişebilir ve bir ömür boyu bizimle kalacak tek sadık kişi kendimizden başkası değildir. Şu yeryüzünde kurduğumuz en uzun ilişki kendimizledir.

5-Sevginin kendisi olduğumuzu bilmek, kendimizi sevmeyi bilmek gereklidir. Genellikle karşımızdaki kişiye kendimizden daha fazla değer verir, onu daha fazla severiz. Oysa kendimizi karşımızdakinden daha fazla sevmedikçe işler istediğimiz gibi gitmez. Bunu aklımızdan çıkarmadan sevmeye devam etmeliyiz.

Özetle, özgür ve mutlu olmanın yolu aslında kendi kaderimizi yaşamayı seçtiğimizde mümkün olur. Yapacağımız her çalışma, bedenimiz dışında da gerçek kendimize, yani ruhumuza yapacağımız her yatırım bize mutluluk kapısını açacaktır. Mutluluğu seçersek ve bunu sürdürebilirsek, bizi kimse durduramaz. Bakış açımızı değiştirmek, yukarıda saydığımız maddeler üzerine kafa yormak, çabalamak hepsi sonuç verecektir. Yeter ki değişime direncimizi kırıp, öğrenilmiş çaresizlik psikolojisinden kurtulalım. Maskelerimizin farkına vardıkça, onlardan arındıkça, geçmişimizde satın aldığımız ama farkında olmadığımız sabit bakış açılarımızdan, kurtuldukça kendi sınırsız gücümüze ulaşır ve hayret makamına çıkabiliriz.

Unutmayalım ki, güne başlarken, neye odaklanırsak günümüz öyle şekil alır. Evrenden daima yardım isteyin. Ben şöyle bir şey istiyorum. İçinde şu olsun, bu olsun vs deyin; hayallerinizle de isteğinizi kuvvetlendirir, konsantre olur, bunu 21 gün tekrarlarsanız sonuç alma şansınız yüksektir. Sonra başka isteğinize odaklının ve şüphe etmeyin, olacak gibi kabul edin ve hayat bütünün hayrına olacak şekilde form alır, kendimizi hayallerimizdeki, dualarımızdakileri yaşarken buluruz. İnanmak yeterli gelmez, bu inançları içselleştirmek inanmaktan farklıdır; bunu başardığımızda güvenli ve hızlı gelişimlere şahit olabiliriz. Hayat yaşamaya değer bir yer ve her şey sadece bizim bakış açımıza göre şekil alır. Sheakspeare'in dediği gibi "Hiçbir şey iyi ya da kötü değildir ama düşünce onu iyi ya da kötü yapar" Kendimizce iyi ya da kötü olarak isimlendirdiğimiz her iki durumda da aynı kalabiliyorsak, isyandan uzak, her şeyin istediğimiz gibi gitmediğini düşündüğümüz anlarda dahi şükürde kalabiliyorsak, evren zaten bizi onaylar; bize EVET der, koşulsuz bir sevgiyle sonsuz olanakları bize sunar.  

Ee hadi harekete geçelim o zaman; adım atalım. Hatta bunun sembolü olarak gerçekten fiziki olarak da düzenli yürüyüşler yapalım. Bu yürüyüşlerimizde hayatımıza almak istediklerimizi, neleri değiştireceğimizi, nelere sahip çıkacağımızı gözden geçirelim. Hareket etmek düşünce sistemimizi net olarak değiştirir; beynimizi, kalbimizi, kaslarımızı da kuvvetlendirerek hayatımızı her anlamda yeniden şekillendirmeye gönüllü müyüz? Artık yargı ve suçlamalarımızı bırakıp, kendi önümüzden çekilelim. Kendimizi sevelim; değişime direnmeyelim.

Kendimizle tanıştığımıza memnun olalım.

Her gününüz mesut, bahtiyar geçsin.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve adanayerelhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.