Her Çocuk Yeni Bir Hikâyeye Doğar
Hiçbir kardeş aynı anne babaya sahip değildir.
Aynı evde büyümüş olabiliriz. Aynı masa etrafında yemek yemiş, aynı sesle çağrılmış, hatta aynı battaniyeye sarılmış olabiliriz... Ama yine de her birimiz farklı anne babalara denk geldik.
Çünkü anne ve babalar zamanla değişir. Hayat değiştirir, yaş büyütür, koşullar dönüştürür. Belki isimleri aynı kalır, ama halleri, umutları, korkuları, yorgunlukları, heyecanları değişir.
Bazen biri annenin gençliğine gelir. Hayalleri hâlâ canlı, yüreği daha aceleci, belki biraz daha telaşlı… Diğeri onun artık daha yavaşladığı, kendini tanımaya başladığı bir döneme. Birinde ilk kez anne olmanın heyecanı vardır, diğerinde ikinci kez annelik yapmanın tecrübesi. Ve bu fark, her şeyi değiştirir.
Kimi çocuk doğduğunda evin içinde kahkahalar duyulur. Diğeri geldiğinde sessizliktir hâkim. Biri babasının yeni bir iş kurma çabasıyla büyür, diğeri onun yavaşladığı, evde daha çok olduğu, belki daha çok dinlemeyi öğrendiği bir dönemde. Biri gelirken kriz vardır; ekonomik, politik, duygusal… Diğeri daha dingin bir dönemin misafiridir.
Düşün: pandemiden önce doğan bir çocukla, pandemi sırasında doğan bir çocuğun anne babası nasıl aynı olabilir ki? Biri dış dünyada oyunlar oynayarak büyürken, diğeri dört duvar arasında sessizliği tanır. Biri kalabalıklara, kutlamalara karışır; diğeri ekranlara, maskelere alışır. Aynı anne baba, ama bambaşka ruh hâlleriyle...
Ve bazen, bir çocuk evin neşesine denk gelir; diğeri yasına. Biri annenin içine dönmeye başladığı bir dönemde gelir, diğeri onun dışa açıldığı, sosyal bağlarını güçlendirdiği bir zaman diliminde. Aynı kadının iki farklı yüzü gibidir bu. Aynı adamın farklı tonları.
Bu yüzden, kardeşlik sanıldığı kadar basit bir denklem değildir. Kardeş demek, aynı hikâyede yer almak değil, aynı kitabın farklı bölümlerinde doğmak gibidir. Kapak aynı olabilir ama sayfaların tonu, yazının ritmi, satır aralarının duygusu farklıdır.
Üstelik bu fark sadece zorluklardan ibaret değil. Her çocuk, yalnızca ailedeki travmaları değil, iyileşmeleri, yeniden doğuşları, ışığı da taşır. Kimi annenin gücünü, direncini devralır. Kimi babasının sezgisini, sabrını. Kimisi ailede bastırılan neşeyi yeniden canlandırır, kimisi unutulmuş bir yaratıcılığı su yüzüne çıkarır.
Çünkü biz sadece yaraların değil, iyileşmenin de taşıyıcısıyız.
Ve kardeşlik... belki de en çok burada başlar: "Senin yaşadığınla benimki aynı değil" diyebildiğimiz yerde. Yargılamadan. Kıyaslamadan. Anlamaya çalışarak.
Her çocuk yeni bir hikâyeye doğar. Aynı evin içinde bile olsalar, her biri başka bir dönemin çocuğudur. Ve bu farkı görmek, bazen geçmişe, bazen kendimize, bazen kardeşimize merhametle bakabilmeyi getirir.
Belki o zaman gerçekten büyürüz. Ve gerçekten kardeş oluruz.