Kurumlarda Yeni Realite: Huzurumuz Yerinde Olsun, Sıfıra Razıyız!

EĞİTİM 04.11.2025 - 21:21, Güncelleme: 04.11.2025 - 21:23 1283 kez okundu.
 

Kurumlarda Yeni Realite: Huzurumuz Yerinde Olsun, Sıfıra Razıyız!

"Hiçbir iş yapmasın, otursun dursun ama yeter ki kurumun huzurunu bozmasın."

Son yıllarda kurumsal hayata dair gözlemlerim, beni ister istemez bir hüzne ve kabullenişe sürüklüyor. Eskiden beklentimiz neydi? Çalışanların verimli olması, artı değer üretmesi, kurum hedeflerine katkıda bulunması... Yani kısaca, +1 katkı sağlamalarıydı. Ancak bugün geldiğimiz noktada, çıta o kadar düştü ki, beklentilerimiz neredeyse dibe vurdu. Yeni kurumsal felsefemiz adeta şu: "Hiçbir iş yapmasın, otursun dursun ama yeter ki kurumun huzurunu bozmasın." Bu, kulağa ilk başta acı ve karamsar gelebilir. "Nasıl olur da bir kurum, çalışandan iş yapmamasını bekler?" diye isyan edebilirsiniz. Ama bu, bir çaresizlik ve mantık yürütmenin sonucu. Çünkü kurumlar, artık +1 üreten nadir kişilerin değerini bilmek bir yana, bir de negatif etki yaratan çalışanların maliyetiyle mücadele ediyor. Negatif etki dediğimiz nedir? Sadece iş yapmamak değil. Enerji emiciler, sürekli şikâyet edenler, dedikodu yayanlar, kurumu içten içe kemiren huzursuzluk kaynakları... Bu kişiler, sadece kendi üzerlerine düşen işi yapmamakla kalmıyor; aynı zamanda yanındaki verimli çalışanın da motivasyonunu ve dikkatini dağıtıyor. Bir kişinin üretmediği işin maliyeti "sıfır" olabilir, ancak bir kişinin yarattığı olumsuz ortamın maliyeti ise hızla eksiye dönüyor. Bir düşünün: Bir çalışan gün boyu hiçbir iş yapmasa, kayıp sadece onun maaşı ve potansiyel verimidir. Bu, elde var sıfır. Ancak aynı kişi, sürekli gerginlik yaratıyor, ekip arkadaşlarına laf sokuyor, toplantıları baltalıyor ve yöneticinin enerjisini tüketiyorsa, artık elimizde -1, belki -2, hatta -5'lik bir zarar vardır. İşte tam da bu yüzden, birçok yönetici ve kurum sahibi artık şöylesine bir iç çekişle durumu özetliyor: "Yeter ki ortamın huzurunu bozmasın, gününü sessizce geçirsin. Sıfıra bile razıyız." Bu, bir teslimiyettir. Bu, verimlilik arayışından vazgeçip, hayatta kalma moduna geçmektir. Artık öncelik "iyi iş" değil, "huzurlu işyeri"dir. Çünkü huzurun olmadığı yerde bırakın iyi iş yapmayı, kimse yerinde durmak bile istemiyor. Bu sebepten dolayı artık bu bir çöküş felsefesidir. Bu, kurumsal intiharın eşiğidir. Verimlilik treni raydan çıkmış, istikamet artık "ayakta kalmak" denilen o ucube durak. Eskiden başarıya odaklanan kurumlar, şimdi sadece "huzurlu (!) bir mezarlık" olmaya çalışıyor. Bu durum, kurum kültürlerimizin ne denli yaralandığını gösteren çarpıcı bir işarettir. Verimsizliği tolere edebiliriz, ama zehirli bir ortamın kurumun damarlarını nasıl kuruttuğunu görmezden gelemeyiz. Sonuç olarak, kurumsal hayatın bu yeni, acımasız ve sıfıra razı felsefesi, bize verimlilikten önce insan ve huzur faktörünün ne kadar hayati olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Ne zaman ki kurumlar pozitif katkıyı ödüllendirmek kadar, negatif katkıyı (huzursuzluğu) anında ve kararlılıkla ayıklamaya başlar, işte o zaman yeniden +1'i aramaya yüzümüz olur. O zamana kadar, maalesef, birçok kurum için en büyük hedef: Huzurumuz yerinde olsun, zarar yazmayalım! Sıfıra da razıyız artık(!) Ömer KACAR Denizli Merkezefendi Eğitim Gücü Sen Temsilcisi
"Hiçbir iş yapmasın, otursun dursun ama yeter ki kurumun huzurunu bozmasın."


Son yıllarda kurumsal hayata dair gözlemlerim, beni ister istemez bir hüzne ve kabullenişe
sürüklüyor. Eskiden beklentimiz neydi? Çalışanların verimli olması, artı değer üretmesi, kurum
hedeflerine katkıda bulunması... Yani kısaca, +1 katkı sağlamalarıydı. Ancak bugün geldiğimiz noktada,
çıta o kadar düştü ki, beklentilerimiz neredeyse dibe vurdu.
Yeni kurumsal felsefemiz adeta şu: "Hiçbir iş yapmasın, otursun dursun ama yeter ki kurumun
huzurunu bozmasın."
Bu, kulağa ilk başta acı ve karamsar gelebilir. "Nasıl olur da bir kurum, çalışandan iş
yapmamasını bekler?" diye isyan edebilirsiniz. Ama bu, bir çaresizlik ve mantık yürütmenin sonucu.
Çünkü kurumlar, artık +1 üreten nadir kişilerin değerini bilmek bir yana, bir de negatif etki yaratan
çalışanların maliyetiyle mücadele ediyor.
Negatif etki dediğimiz nedir? Sadece iş yapmamak değil. Enerji emiciler, sürekli şikâyet edenler,
dedikodu yayanlar, kurumu içten içe kemiren huzursuzluk kaynakları... Bu kişiler, sadece kendi
üzerlerine düşen işi yapmamakla kalmıyor; aynı zamanda yanındaki verimli çalışanın da motivasyonunu
ve dikkatini dağıtıyor. Bir kişinin üretmediği işin maliyeti "sıfır" olabilir, ancak bir kişinin yarattığı
olumsuz ortamın maliyeti ise hızla eksiye dönüyor.

Bir düşünün: Bir çalışan gün boyu hiçbir iş yapmasa, kayıp sadece onun maaşı ve potansiyel
verimidir. Bu, elde var sıfır. Ancak aynı kişi, sürekli gerginlik yaratıyor, ekip arkadaşlarına laf sokuyor,
toplantıları baltalıyor ve yöneticinin enerjisini tüketiyorsa, artık elimizde -1, belki -2, hatta -5'lik bir
zarar vardır.
İşte tam da bu yüzden, birçok yönetici ve kurum sahibi artık şöylesine bir iç çekişle durumu
özetliyor: "Yeter ki ortamın huzurunu bozmasın, gününü sessizce geçirsin. Sıfıra bile razıyız."
Bu, bir teslimiyettir. Bu, verimlilik arayışından vazgeçip, hayatta kalma moduna geçmektir.
Artık öncelik "iyi iş" değil, "huzurlu işyeri"dir. Çünkü huzurun olmadığı yerde bırakın iyi iş yapmayı,
kimse yerinde durmak bile istemiyor. Bu sebepten dolayı artık bu bir çöküş felsefesidir. Bu, kurumsal
intiharın eşiğidir. Verimlilik treni raydan çıkmış, istikamet artık "ayakta kalmak" denilen o ucube
durak. Eskiden başarıya odaklanan kurumlar, şimdi sadece "huzurlu (!) bir mezarlık" olmaya çalışıyor.
Bu durum, kurum kültürlerimizin ne denli yaralandığını gösteren çarpıcı bir işarettir.
Verimsizliği tolere edebiliriz, ama zehirli bir ortamın kurumun damarlarını nasıl kuruttuğunu
görmezden gelemeyiz.
Sonuç olarak, kurumsal hayatın bu yeni, acımasız ve sıfıra razı felsefesi, bize verimlilikten önce
insan ve huzur faktörünün ne kadar hayati olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Ne zaman ki kurumlar
pozitif katkıyı ödüllendirmek kadar, negatif katkıyı (huzursuzluğu) anında ve kararlılıkla ayıklamaya
başlar, işte o zaman yeniden +1'i aramaya yüzümüz olur.
O zamana kadar, maalesef, birçok kurum için en büyük hedef: Huzurumuz yerinde olsun, zarar
yazmayalım! Sıfıra da razıyız artık(!)

Ömer KACAR
Denizli Merkezefendi Eğitim Gücü Sen Temsilcisi

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve adanayerelhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.