Gelenekle modernlik arasında köprü kuran kadın sufiler!

KÜLTÜR 08.11.2025 - 09:20, Güncelleme: 08.11.2025 - 09:20 1973 kez okundu.
 

Gelenekle modernlik arasında köprü kuran kadın sufiler!

Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi Dr. Arzu Eylül Yalçınkaya, Harvard Üniversitesi’nde yürüttüğü çalışmalarda Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan süreçte kadın sufilerin manevi, kültürel ve toplumsal rollerini mercek altına aldı. Dr. Yalçınkaya, kadın sufilerin tarih boyunca “toplumun manevi dokusunu örerken satır aralarında kalmış kahramanlar” olduklarını söyledi.

  ABD’deki Harvard Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezinde doktora sonrası araştırmalarını sürdüren Dr. Yalçınkaya, Geç Osmanlı ve Erken Cumhuriyet döneminde yaşamış kadın sufilerin “gelenek ile modernlik arasında köprü kuran öncü şahsiyetler” olduğunu vurguladı. Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi Dr. Arzu Eylül Yalçınkaya, Harvard Üniversitesi’nde yürüttüğü çalışmalarda Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan süreçte kadın sufilerin manevi, kültürel ve toplumsal rollerini mercek altına aldı. ABD’deki Harvard Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezinde doktora sonrası araştırmalarını sürdüren Dr. Yalçınkaya, Geç Osmanlı ve Erken Cumhuriyet döneminde yaşamış Hatice Cenan Sultan, Semiha Cemal Hanım, Samiha Ayverdi, Safiye Erol, Meşkure Sargut ve Sofi Huri gibi isimlerin “gelenek ile modernlik arasında köprü kuran öncü şahsiyetler” olduğunu vurguladı. Dr. Arzu Eylül Yalçınkaya, “Bu kadınlar, resmi unvanlardan ziyade manevi rehberlikleriyle toplumsal birlik ve empatiyi güçlendirdiler. Onlar hep oradaydılar; gönül erleri yetiştiren gönül anneleri, kültürümüzün isimsiz mimarları oldular.” dedi. “Kadınlar geri plandaydı” algısı bir yanılgı Tasavvuf geleneğinde kadınların genellikle geri planda kaldığı yönündeki yaygın algıyı değerlendiren Dr. Yalçınkaya, kadın sufilerin tarihsel olarak tasavvufun görünmez mimarları olduğunu ifade etti. Dr. Yalçınkaya, “Tarihsel olarak baktığımızda kadın sufiler, tasavvuf geleneğinin görünmez mimarları gibidir. İlk İslam asırlarından itibaren kadınlar tasavvuf yolunda varlık göstermiş, ancak isimleri çoğu zaman kayda geçmemiştir.” dedi. 8. yüzyılda yaşamış Rabia el-Adeviyye’nin, “kadınların da en yüksek manevi mertebelere ulaşabileceğini kanıtladığını” dile getiren Dr. Yalçınkaya, Osmanlı döneminde ise kadınların rolünün çoğunlukla tekke ve dergahların “gönül mutfağını işletmek şeklinde” olduğunu belirtti. Osmanlı’nın son dönemine damga vuran Ken’an Rifai Hazretleri’nin annesi Hatice Cenan Sultan’ın rolüne dikkat çeken Dr. Yalçınkaya, Hatice Cenan Hanım’ın oğluna olan nasihatini aktararak, bir kadın sufinin toplumsal birlik ve empatiyi nasıl yücelttiğini söyledi. Dr. Yalçınkaya, kadın sufilerin rolünün resmi unvanlardan ziyade manevi rehberlikte gizli olduğunu dile getirerek, “Dolayısıyla ‘kadınlar geri plandaydı’ algısı, tarihin satır aralarını okumadığımızda ortaya çıkan bir yanılgı. Aslında onlar hep oradaydı; gönül erleri yetiştiren gönül anneleri, kültürümüzün isimsiz mimarları oldular.” diye konuştu. Kadın sufilerin yaşam öyküleri birer yol haritası niteliğinde Modern dünyanın karmaşasında yön arayan kadınlar için tarihsel kadın sufilerin yaşam öykülerinin birer yol haritası niteliğinde olduğunu belirten Dr. Yalçınkaya, onların ortak paydasının “irade, sabır ve sevgiyle kendi nefislerini aşarak topluma ışık saçmaları” olduğunu kaydetti. Cumhuriyet’in ilk kadın felsefecilerinden Semiha Cemal Hanım’ın hayatını, “akılla kalbin, bilimle maneviyatın buluşmasına örnek” olarak gösteren Dr. Yalçınkaya, onun felsefe eğitimi almasının tasavvuf yolunda engel değil, aksine bir donanım olduğunu, Semiha Cemal’in azminin, “ilim ve irfan birlikte olabilir” mesajını genç kadınlara ulaştırdığını söyledi. Samiha Ayverdi’nin, romanlarıyla tasavvufun sevgi ve olgunlaşma prensiplerini geniş kitlelere taşırken; Safiye Erol’un ise “bir kadının hem entelektüel hem de manevî olabileceğini” göstermesiyle dikkat çektiğini anlatan Dr. Arzu Eylül Yalçınkaya, “Meşkûre Sargut Hanım ise adanmışlığı ve hizmet anlayışıyla modern kadına sabır, sevgi ve sadakat dersi veriyor. Sofi Huri ise farklı bir kültürden gelip tasavvufun enginliğinde hakikati bulan evrensel bir örnek olarak sevginin sınır tanımadığını hatırlatıyor.” ifadesinde bulundu. Günümüz tasavvuf çevrelerinde Cemalnur Sargut’un annesi olarak bilinen Meşkûre Sargut Hanımefendi’nin yaşamını “tam bir adanmışlık destanı” olarak nitelendiren Dr. Yalçınkaya, onun hikayesinin modern kadınlar için sabır, sadakat ve hizmetin sembolü olduğunu kaydetti.
Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi Dr. Arzu Eylül Yalçınkaya, Harvard Üniversitesi’nde yürüttüğü çalışmalarda Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan süreçte kadın sufilerin manevi, kültürel ve toplumsal rollerini mercek altına aldı. Dr. Yalçınkaya, kadın sufilerin tarih boyunca “toplumun manevi dokusunu örerken satır aralarında kalmış kahramanlar” olduklarını söyledi.

 

ABD’deki Harvard Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezinde doktora sonrası araştırmalarını sürdüren Dr. Yalçınkaya, Geç Osmanlı ve Erken Cumhuriyet döneminde yaşamış kadın sufilerin “gelenek ile modernlik arasında köprü kuran öncü şahsiyetler” olduğunu vurguladı.

Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi Dr. Arzu Eylül Yalçınkaya, Harvard Üniversitesi’nde yürüttüğü çalışmalarda Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan süreçte kadın sufilerin manevi, kültürel ve toplumsal rollerini mercek altına aldı.

ABD’deki Harvard Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezinde doktora sonrası araştırmalarını sürdüren Dr. Yalçınkaya, Geç Osmanlı ve Erken Cumhuriyet döneminde yaşamış Hatice Cenan Sultan, Semiha Cemal Hanım, Samiha Ayverdi, Safiye Erol, Meşkure Sargut ve Sofi Huri gibi isimlerin “gelenek ile modernlik arasında köprü kuran öncü şahsiyetler” olduğunu vurguladı.

Dr. Arzu Eylül Yalçınkaya, “Bu kadınlar, resmi unvanlardan ziyade manevi rehberlikleriyle toplumsal birlik ve empatiyi güçlendirdiler. Onlar hep oradaydılar; gönül erleri yetiştiren gönül anneleri, kültürümüzün isimsiz mimarları oldular.” dedi.

“Kadınlar geri plandaydı” algısı bir yanılgı

Tasavvuf geleneğinde kadınların genellikle geri planda kaldığı yönündeki yaygın algıyı değerlendiren Dr. Yalçınkaya, kadın sufilerin tarihsel olarak tasavvufun görünmez mimarları olduğunu ifade etti.

Dr. Yalçınkaya, “Tarihsel olarak baktığımızda kadın sufiler, tasavvuf geleneğinin görünmez mimarları gibidir. İlk İslam asırlarından itibaren kadınlar tasavvuf yolunda varlık göstermiş, ancak isimleri çoğu zaman kayda geçmemiştir.” dedi.

8. yüzyılda yaşamış Rabia el-Adeviyye’nin, “kadınların da en yüksek manevi mertebelere ulaşabileceğini kanıtladığını” dile getiren Dr. Yalçınkaya, Osmanlı döneminde ise kadınların rolünün çoğunlukla tekke ve dergahların “gönül mutfağını işletmek şeklinde” olduğunu belirtti.

Osmanlı’nın son dönemine damga vuran Ken’an Rifai Hazretleri’nin annesi Hatice Cenan Sultan’ın rolüne dikkat çeken Dr. Yalçınkaya, Hatice Cenan Hanım’ın oğluna olan nasihatini aktararak, bir kadın sufinin toplumsal birlik ve empatiyi nasıl yücelttiğini söyledi.

Dr. Yalçınkaya, kadın sufilerin rolünün resmi unvanlardan ziyade manevi rehberlikte gizli olduğunu dile getirerek, “Dolayısıyla ‘kadınlar geri plandaydı’ algısı, tarihin satır aralarını okumadığımızda ortaya çıkan bir yanılgı. Aslında onlar hep oradaydı; gönül erleri yetiştiren gönül anneleri, kültürümüzün isimsiz mimarları oldular.” diye konuştu.

Kadın sufilerin yaşam öyküleri birer yol haritası niteliğinde

Modern dünyanın karmaşasında yön arayan kadınlar için tarihsel kadın sufilerin yaşam öykülerinin birer yol haritası niteliğinde olduğunu belirten Dr. Yalçınkaya, onların ortak paydasının irade, sabır ve sevgiyle kendi nefislerini aşarak topluma ışık saçmaları” olduğunu kaydetti.

Cumhuriyet’in ilk kadın felsefecilerinden Semiha Cemal Hanım’ın hayatını, “akılla kalbin, bilimle maneviyatın buluşmasına örnek” olarak gösteren Dr. Yalçınkaya, onun felsefe eğitimi almasının tasavvuf yolunda engel değil, aksine bir donanım olduğunu, Semiha Cemal’in azminin, “ilim ve irfan birlikte olabilir” mesajını genç kadınlara ulaştırdığını söyledi.

Samiha Ayverdi’nin, romanlarıyla tasavvufun sevgi ve olgunlaşma prensiplerini geniş kitlelere taşırken; Safiye Erol’un ise “bir kadının hem entelektüel hem de manevî olabileceğini” göstermesiyle dikkat çektiğini anlatan Dr. Arzu Eylül Yalçınkaya, “Meşkûre Sargut Hanım ise adanmışlığı ve hizmet anlayışıyla modern kadına sabır, sevgi ve sadakat dersi veriyor. Sofi Huri ise farklı bir kültürden gelip tasavvufun enginliğinde hakikati bulan evrensel bir örnek olarak sevginin sınır tanımadığını hatırlatıyor.” ifadesinde bulundu.

Günümüz tasavvuf çevrelerinde Cemalnur Sargut’un annesi olarak bilinen Meşkûre Sargut Hanımefendi’nin yaşamını “tam bir adanmışlık destanı” olarak nitelendiren Dr. Yalçınkaya, onun hikayesinin modern kadınlar için sabır, sadakat ve hizmetin sembolü olduğunu kaydetti.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve adanayerelhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.