ÜMİT ÖZDAĞ, TRUMP-ERDOĞAN GÖRÜŞMESİNİ DEĞERLENDİRDİ
Prof. Dr. Ümit Özdağ: “Biliyorsunuz, dün Amerika Birleşik Devletleri'nin başkenti Washington'da Amerikan Başkanı Trump ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında önemli bir görüşme gerçekleşti. Bu görüşmenin içeriğiyle ilgili olarak henüz kamuoyuyla bütün bilgilerin paylaşıldığını söylemek mümkün değil. Gerek Trump'ın gerek Erdoğan'ın görüşme öncesi yapmış oldukları açıklamalar ve görüşmelerden sonra bazı Türk ve Amerikan yetkililerinin yapmış olduğu parçasal açıklamalar bir araya getirildiğinde, bugün için görülen manzarayı Zafer Partisi Genel Başkanı olarak sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bazı basın ve yayın organlarında görüşmelerin mükemmel geçtiğine dair açıklamaları okuyoruz. Yine Amerika Birleşik Devletleri'nin Türkiye Büyükelçisi'nin yapmış olduğu açıklamadan da bu görüşmenin mükemmel sonuçlar verdiği ifade ediliyor. Tabi bu mükemmel durumun kimin için olduğunu önümüzdeki süreç bize daha açık gösterecek. Ama görüşmenin hemen başlangıcında Amerikan Başkanı'nın dünya kamuoyu önünde ‘Hileli seçimleri herkesten daha iyi biliyor’ diyerek Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı göstererek konuşmaya başlamış olmasının bir tesadüf olmadığını, bütün dünya gibi biz de biliyoruz.
Cumhurbaşkanı’na kim meşruluk verebilir?
Trump'ın yapmış olduğu açıklama, önümüzdeki süreçte hem uluslararası planda hem de Türkiye'de birçok tartışmayı beraberinde getirecektir. Yine Trump'ın bu ifadesinden hemen önce Amerika Birleşik Devletleri’nin Ankara Büyükelçisi'nin ‘Trump'ın Erdoğan'a meşruluk kazandırmak, meşruluk vermek’ şeklinde bir açıklama yaptığını biliyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan'a meşruluk verebilecek tek kaynak vardır, o da Türk milletidir. Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı'na hiçbir ülkenin başkanı, kongresi, senatosu, hatta Birleşmiş Milletler'in, büyük ülkelerin tamamı meşruluk veremez. Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı'na meşruluk verecek, meşruluk kaynağı olabilecek bir tek şey vardır, o da egemen Türk milletidir ve Türk devletidir. Bu açıklamayı kabul etmiyoruz. Bunu Türk milletine bir hakaret kabul ediyoruz. Bunu Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yapılmış da bir hakaret kabul ediyoruz.
Ayrıca Trump'ın hemen konuşmanın başında yine gündeme Rahip Brunson meselesini getirmiş olmasını diplomatik nezaketsizliğin bir örneği olarak görüyoruz. Çünkü Rahip Brunson meselesi, yine Erdoğan’a hakaret içeren bir mektupla hafızalara geldiğini Türk kamuoyu da, dünya kamuoyu da biliyor. Bu hususları tespit ettikten sonra şimdi Trump'ın gündeme getirdiği ve Türkiye'den Amerika Birleşik Devletleri'nin talepleri olarak ortaya konulan hususlara gelelim.
Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılırsa ne olur?
Trump, Fener Rum Patrikhanesi'ne bağlı olarak Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasını istedi. Biliyorsunuz Erdoğan, Trump görüşmesinde çok kısa bir süre önce Fener Rum Patriği bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak Beyaz Saraya gitti ve Türkiye'yi Amerika Birleşik Devletleri Başkanına şikâyet etti. Bu şikâyetten hemen sonra Trump, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan Heybeliada’daki Ruhban Okulu’nun açılmasını talep etti. Erdoğan da vermiş olduğu cevapta ‘Üzerimize düşeni yapacağız’ dedi.
Eğer şimdi Heybeliada Ruhban Okulu, Patrikhane'nin şikâyeti ve Trump'ın isteği üzerine bundan sonra açılır ise ve bu açılacak ruhban okulu yüksek öğretim kurumuna bağlı olmaz ise, Türkiye'nin bütün devlet saygınlığı ağır bir tahribata maruz kalacağı gibi, bundan sonra hiçbir Rum Fener Patriği üzerinde Türkiye devletinin, Türkiye Cumhuriyeti'nin en ufak bir otoritesi kalmaz. Böyle bir baskı karşısında, Lozan’a aykırı olarak Fener Rum Patriği'nin taleplerinin kabul edilmesi, Türkiye'yi 19’uncu yüzyılda kapitülasyonlar sonucunda siyasi ve iktisadi kapitülasyonlar sonucunda hasta adama dönüşmüş Osmanlı'yla aynı noktaya iter. Buna asla izin verilmemelidir. Bu mesele küçük bir mesele değildir. Bu mesele Türk milletinin egemenliğiyle ilgilidir. Bu mesele Türkiye Cumhuriyeti'nin istiklaliyle ilgilidir.
Türkiye neden komşusu Rusya’dan petrol almasın?
İkinci husus, Trump'ın Erdoğan'dan Rusya'yla ticareti nasıl yapmamız gerektiğiyle ilgili talepleridir. Doğalgaz almayın, petrol almayın. Bu talepleri Erdoğan'ın nasıl karşılayacağını çok merak ediyoruz. Türkiye'nin Rusya'yla yapılmış doğalgaz anlaşmaları var. Ve bu doğalgaz anlaşmaları devletler arasında yapılmış anlaşmalar. Nasıl olacak? Bu Trump'ın isteğiyle sona erdirilecek? Çok mümkün olmadığını düşünüyorum.
Öte yandan Rusya'dan aldığımız petrol, dünya piyasalarında varili 70 dolarken, biz 35’e alıyoruz. Sonra arada bazı komisyoncular giriyor, Türkiye Cumhuriyeti'ne bir şekilde yine yetmiş dolara getiriliyor. Ama neden Türkiye hemen komşusu olan Rusya'dan petrol almasın? Buna karşın Amerika Birleşik Devletleri'yle yapılan anlaşma çerçevesinde 2045 yılına kadar 7 milyar dolar tutarında sıvılaştırılmış doğalgaz alınması karara bağlanmış. Bu, Rus doğalgazından yüzde 30 daha pahalı. Bu yüzde 30 daha pahalı olması demek, eğer fabrikalarda kullanırsanız ürünlere yüzde 30 yansıması demek. Evde kullanırsanız evinizin ısınma giderlerinin yüzde 30 artması demek. Neden biz Amerika Birleşik Devletleri'ne böyle bir iyilik yapıyoruz? Ne karşılığında yapılıyor? Türk kamuoyu bunu önümüzdeki günlerde daha fazla soracaktır.
Sivil nükleer işbirliği
Öte yandan, bir de ilk adımda olumlu görülen bir anlaşmanın imzalandığını görüyoruz: sivil nükleer işbirliği konusu. Türkiye'nin tek yanlı olarak, üstelik çok pahalı olan Rus nükleer santral teknolojisine bağlı olması kabul edilebilir ve sürdürülebilir bir durum değildir. Bu anlamda Amerika Birleşik Devletleri’yle yapılan sivil nükleer işbirliği anlaşmasının, eğer bir tek Amerikalılar ve Çinlilerde olan küçük santral teknolojisinin de kullanılması durumunda yararlı olabileceğine dair değerlendirmeleri saygıyla karşılıyoruz.
Türkiye’nin 200’den fazla Boeing uçağı almayı taahhüt etmesi
Bir başka konunun Halkbank konusu olduğunu, Halkbank'a Amerika Birleşik Devletleri tarafından dayatılan cezanın tekrar gündeme geldiği ve Erdoğan'ın bunun için bir sene süre istediğini duyduk. Bunu da önümüzdeki süreçte göreceğiz. Türkiye'nin 200 veya 200’den fazla Boeing uçağı almayı taahhüt ettiği ifade ediliyor. Bu, Türk Hava Yolları'nın bir seneden beri zaten talep etmekte olduğu bir husus şeklinde görüşüldü. Arkadaşlarımız da bu konuda çalışıyorlar. Ve bu konudaki görüşümüzü de önümüzdeki günlerde Türk kamuoyuyla paylaşacağız.
S-400’lerin akıbeti ne olacak?
Bunlara karşı ABD Başkanı Trump söz konusu F-35 uçakları olunca, ‘Erdoğan'ın yapması gereken şeyler var’ dedi. Bunların dışında Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Amerikalıların neleri talep ettiğini de merakla bekliyoruz. Türkiye'ye konulan Katz cezaları kaldırılması için çalışılacakmış. Bunun karşılığında Türkiye'den ne isteniyor? Onun açık olmadığını görüyoruz. S-400'lerin geleceğinin, akıbetinin ne olacağının bugüne kadar kamuoyuyla yansıyan bilgiler çerçevesinde açık olmadığını görüyoruz.
Amerika Birleşik Devletleri Kongresi bazı hususları kabul etmezse ne olacak?
Bazı hususların kongreye aktarıldığını, kongreyle yönetim arasındaki görüşmeler sonrasında netleşeceğini ifade ettiler. Türkiye doğrudan taahhütlerini ortaya koyar, imzaları atarken Amerikan tarafı bazı hususları ancak kongre kabul ederse yürürlüğe sokacak. Peki, kongre kabul etmezse ne olacak? Mesela, biz kongre kabul etmezse Amerikan tarım ürünlerine neden kaldırıldığı belli olmayan gümrükleri tekrar koyacak mıyız? Bu gümrüklerin kaldırılmasının Türk çiftçisi üzerinde yıkıcı etkilerini önümüzdeki günlerde, haftalarda, aylarda ve yıllarda gördüğümüz zaman, nasıl bir düzenleme yapmayı düşünüyor Erdoğan? Onları da önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Suriye’ye ne olacak?
Bu arada, Suriye'de PKK-YPG bölgesine yapılan Amerikan yardımının durdurulması konusunun gündeme gelip gelmediği açık değil. Suriye'nin geleceğinin merkeziyetçi bir Suriye, üniter bir Suriye mi olacak? Yoksa adem-i merkeziyetçi bir Suriye ve bir PKK bölgesinin Türkiye'ye dayatılması şeklinde mi manzara ortaya çıkacak? Görüşmelerden şimdiye kadar sızan bilgilerden, bu konuda da ortada somut bir bilginin olmadığı gözüküyor.
Son olarak, Türkiye'nin Hamas'la olan ilişkilerinin Gazze'ye nasıl yansıyacağı konusunda bazı konuların bu görüşmelerde ele alındığı anlaşılıyor. Ve Türkiye'nin de Hamas'a telkinleriyle kaçırılan bazı İsraillilerin cesetlerinin ve sağ olan rehinelerin İsrail'e teslim edilmesi konusunda bazı görüşmelerin yapıldığı anlaşılıyor. Bu konunun da önümüzdeki günlerde daha netleşeceğini düşünüyoruz, takip ediyoruz ve netleştikçe de Türk kamuoyuyla Zafer Partisi'nin bu konudaki görüşlerini de paylaşacağız.”