FİLOGRAFİ SANATINDA TEL VE ÇİVİNİN AŞK ÖYKÜSÜ

Doğuş yeri Batı Asya olan filografi, tıpkı diğer sanat dallarında olduğu gibi zamanla bütün dünyanın bildiği bir sanat olmuş. Nasıl ortaya çıktığı hakkında yeterince bilgi olmasa da Osmanlı Devleti’nde birçok kişi tarafından icra edildiği biliniyor. Ancak Osmanlı’nın son dönemlerinde arka planda kalmış.

Filografi yapılırken, önce desenler belirleniyor ve tahta plakaya desen çizgileri üzerinden çiviler çakılıyor. Daha sonra tel ve iplerle çivilerin arası belirli sarım teknikleriyle dolduruluyor. El emeği göz nuru 3 boyutlu eserler uzun bir uğraş sonunda gün yüzüne çıkıyor. Ortaya çıkan üründe, tel ve çivinin uyum içindeki görüntüsü adeta birbirine arzuyla sarılan sevgilileri andırdığını belirten Songül Çörtük, “Tel ve çivinin aşkı, işte böyle başlıyor.” diyor.

Çörtük, binlerce yıllık bir sanat olan filografinin eskiden hapishanelerde mahkumların ıslahı için de kullandığını söylüyor. Geçmişte mahkumları terapi yöntemi olarak kullanılan filografi bu sebeple, “hapishane işi” olarak da tanımlanıyor.

HEM KAZANDIRIYOR HEM DE RAHATLATIYOR

İŞKUR destekli açtığı kurslarla binlerce insanı unutulmaya yüz tutan filografi sanatı ile tanıştıran Çörtük, “ Eğitime gelen insanlar, bir süre sonra yaptıkları ürünlerin satışını yapmaya başlıyor. Bir yandan maddi kazanç sağlarken diğer yandan da bir şeyler üretmenin mutluluğunu yaşıyorlar.” dedi.

Eğitim sonunda öğrencilerin, özel siparişler ve tasarımlar yapar hale geldiğini söyleyen Çörtük, yaptığı işin sanatın yaygınlaşması için de önemli olduğunu söylüyor.

Sabır ve uzun uğraşlar isteyen bu sanatın aynı zamanda psikolojiye de olumlu etkileri var. Songül Çörtük, “İnsanlar atölyelerimizde sanatla uğraşırken bir nebze de olsa hayatın karmaşasından uzaklaşıyor. Psikolojik anlamda sorunları olan insanlar da direkt psikiyatr tavsiyesi ile gelip, burada rehabilite oluyorlar.” İfadelerini kullandı.

‘FİLOGRAFİ EV KADINLARINA ÖZGÜVEN VERİYOR’

Daha çok ev hanımlarının bu sanata ilgili olduğunu belirten Çörtük, kadınlara da yeni bir amaç vermenin mutluluğunu yaşadığını kaydetti. Çörtük, “Ortaya çıkan ürünlerin satışından gelir elde eden ev hanımları da, belki de hayatlarında ilk defa para kazanmanın ve bir şeyler üreterek kendi ayakları üzerinde durabilecek olmanın özgüvenini yaşıyor.” dedi.

“Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Yüksek uygarlığın merdiveni sanattır’ sözü, bize gelecek nesilleri ileri taşımak noktasında sanatın önemini açık bir şekilde gösteriyor.” diyen Çörtük, “Biz de her yaştan öğrencilerimize gelecek nesiller için unutulmaya yüz tutmuş bu geleneksel sanatları öğreterek katkı sağlamış oluyoruz.” ifadelerini kullandı.